
Atatürk’ü ben öldürdüm!
Atatürk’ü ben öldürdüm!
Yedi düvel toplanıp geldi de öldüremedi… Ama biri çıktı dedi ki; “Atatürk’ü Ben Öldürdüm” Suçunu itiraf etti! Hem de Atatürk’ün ölümünden 76 yıl sonra…
Meslektaşım, dostum sevgili İsmet Orhan’ın kitabından söz ediyorum… Bir hafta oldu piyasaya çıkalı bu kitap. Adı; yukarıda da belirttiğim gibi “Atatürk’ü Ben Öldürdüm”
Kitabın araştırma ve hazırlık süreci ile bu ismin konması hikayesine yakından tanık oldum. Yayına kadar geçen o meşakkatli süreçte İsmet’in neler yaşadığını da biliyorum…
Kitap; yarı belgesel bir roman… Hatta, biyografi roman bile diyebiliriz… Zübeyde ile Ali Rıza’nın aşkından başlayıp, cumhuriyetin ilanına kadar uzanan bir süreci özetliyor. Tabi yeni bilgiler de ekleyerek…
Denilebilir ki; neden “Atatürk’ü Ben Öldürdüm” adını koydu, başka isim bulamaz mıydı? Aslında kitabı okuduğunuzda bu ironi, bu kara mizahın neden, hangi kaygıyla tercih edildiği çok iyi anlaşılıyor.
Bir yanda; putlaştırılmış, zemininden çıkartılmış, abartılmış ve bütünüyle şekilciliğe büründürülmüş bir “taş kafalı” Atatürkçülük anlayışı; diğer yanda, iktidar gücüyle cumhuriyet kazanımlarını yok etmeye çalışıp, Atatürk adını kullanmaktan özellikle kaçınan ve O’nu sadece İstiklal Savaşı arifesindeki Gazi Mustafa Kemal’a hapseden sahte Atatürkçüler… Yani her iki tarafta da riyakarlık söz konusu. Riya hepsinin yüzlerinden okunuyor.
Sevgili İsmet Orhan da bu kitapta “Arif olan anlar misali” o riyayı gözler önüne seriyor. Birebir onlara riyakar ya da sahtekar demiyor tabi… Ancak, bu ülkenin banisi Atatürk’ü ve O’nun kazanımlarını kendi ellerimizle nasıl lime lime ettiğimizi, nasıl bir ihanetle ortadan kaldırdığımızı, bütün bu kazanımları gözümüzün içine sokarak anlatıyor.
X X X
Atatürkçülük dedik… Kemalizm dedik… Dünya O’nu, son iki yüzyılın en büyük devrimci lideri olarak tanımladı. Atatürk’ün zamanındaki tüm “izm” öncüleri tek tek yok olurken o, hala dünyanın tüm mazlum milletlerine örnek teşkil eden bir lider olarak hala yaşıyor…
Peki biz ne yapıyoruz?
İsmet Orhan kitabında “Atatürk’ü Nasıl öldürdüğümüzü” anlatırken bu sorunun da yanıtını veriyor… Diyor ki;
O’nu öldürmek için putlaştırdık, her köşeye heykellerini diktik.. Öldürmek için, arkasına saklanacağımız dernekler kurduk… Öldürmek için apartman boyu resimlerini astık… Öldürmek için camileri kullandık, onu itibarsızlaştırdık… Öldürmek için sokakları kana bulayıp o’nun adını kullandık… Olmadık dedikodular ürettik… 12 Eylül sonrasında üniversitelerde adını, zorunlu dersler koyarak öldürdük… Ve sonuçta mezarının gölgesinde
siyaset üreterek, O’nu yok etmeye çalıştık. Ve sayılamayacak kadar anlamsız, sığ ve sahte eylemler sıralayabiliriz…
Yüreğine ve emeğine sağlık İsmet Orhan’ın… İyi bir kitap yazdı. Ama bence bu kitabı okumayın… Zira, Atatürk’ün katili siz olabilirsiniz… Tabi bu da bir ironi…
Sonuç olarak demem o ki böylesi bir ölüm herkese nasip olmaz. Ve ölümünden sonra böylesi şahane bir hayat… İnanıyorum ki gerçek Atatürk’ü felsefi boyutta yakalayanlar O’nu yok etmeye çalışan bunca “kifayetsiz muhterisler”e karşı eninde sonunda galip gelecektir! 12 Temmuz 2014